Zihinsel Egzersizler ve Beyin Oyunları

Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Doğuştan Mıdır?

Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğunun nedenlerinin neler olduğu merak edilir. Doğuştan gelen ve kaçınılmaz bir genetik problem midir yoksa içinde yaşadığımız psikolojik ortam bu probleme sebep olabilir mi?

Eğer tam gelişmiş bir beyinle dünyaya gelmiş olsaydık, hayatımız nasıl olurdu hiç düşündünüz mü?

Tam gelişmiş beyin derken kastım şu; kaslarımızı kontrol edebilmeyi, görsel beceriyi işlemeyi, dengede kalmayı ve bulunduğumuz çevreye uyum sağlayabilmeyi bile doğduktan en az 1 yıl sonra yapabiliyoruz.

Yani tek başımıza kendimizi besleyemez, tuvaletimizi temizleyemez ve bir yerden diğerine hareket edemez bir durumda dünyaya deliyoruz.

Doğduğunda sadece basit refleksleri olan ve tek becerisi bu basit refleksleri kullanabilmek olan aciz bir canlıyız.

Yürümeyi -bedenimizi ve kaslarımızı kontrol etmeyi-, konuşmayı, tek başımıza beslenmeyi, düşünmeyi ve bunun gibi birçok şeyi doğduğumuzda yapamaz haldeyiz. Dikkat ve odaklanma becerimiz de tıpkı diğer becerilerimiz gibi doğuştan sahip olduğumuz değil, sonradan edindiğimiz bir becerilerdir.

Fiziksel ve zihinsel potansiyelleri barındırarak dünyaya geliriz. Bu potansiyellerin ne kadarının gerçekleştirip hayata geçirildiği meselesi ise bireyin hem kendisi hem de içinde büyüdüğü fiziksel ve duygusal bağlamla ilintilidir.

Örneğin; beyninin görme bölümünde yapısal herhangi bir problem olmamasına rağmen doğduktan sonra çok uzun süre -ilgili beyin bölümünün gelişmesi için kritik dönem- karanlık ortamda kalmak zorunda kalan bir bebeğin beynindeki görme sinirlerinin uyarılmaması ve gerekli alanların gelişmemesi sebebiyle görme becerisini kazanamayacaktır. Doğduğunda beynin görmekten sorumlu bölgelerinde herhangi yapısal bir sorunu olmamasına rağmen bu bebeğin görememesinin sebebi doğduktan sonra içerisinde bulunduğu fiziksel koşullardır. 

İnsan beyninin gelişimi doğumdan sonraki yıllarda devam eder. 

Doğduğumuzda dikkat becerisi ile doğmayız. Dikkat etmek ve odaklanabilmek, ilerleyen yıllarda kazandığımız bir beceridir. Tıpkı ışığın olmadığı yerde gelişemeyen görme ile ilgili sinir devreleri gibi odaklanabilmek için gerekli olan koşullar içinde bulunmadığımızda da dikkat etme ve odaklanma becerimiz gelişemez.

İnsan yavrusunun doğduktan sonraki ilk yıllarında, uygun beyin gelişimiyle edindiği becerileri düşündükçe, “eğer tam gelişmiş bir beyinle doğmuş olsaydık dünyada bize yapacak çok az iş kalırdı” diye düşünmeden edemiyorum.

Dikkat ve Odaklanma Becerisinin Gelişebilmesi için Gerekli Ortam Özellikleri Nelerdir?

Hayatımızın ilk yıllarında psikolojik olarak da aciz ve bir bakım verene muhtacız. 

Korktuğumuzda, ağladığımızda, kaygılandığımızda veya mutlu olduğumuzda bize eşlik edip bize dikkat kesilebilen bir yetişkine, bir yetişkin zihnine ihtiyaç duyarız. 

Korkmak, endişelenmek veya çok heyecanlanmak bebeğin zihninin tek başına düzenleyebileceği duygular değildir. Bebek veya çocuk bu duyguları düzenleyebilmek için onu sakinleştirecek bir yetişkine, yetişkin zihnine ihtiyaç duyar 

En başta sakinleşebilmek, ardından yaşadığı duygu veya durumla ne yapacağına karar verebilmek, tabir yerindeyse dengelenebilmek için. 

Çocuğun zihninin, dikkat ve odaklanma becerisini geliştirebilmesi için onunla uyumluluk ilişkisi kurabilecek bir yetişkinle olmaya ihtiyaç duyar

Bebeğin veya çocuğun içinde büyüdüğü duygusal ortam, kronik şekilde stres faktörleri barındırıyorsa bebek veya çocuk bu kronik duruma tepki olarak bilinçli zihnini, duygularından ayıracaktır. Çünkü yoğun şekilde maruz kaldığı stres durumu ile baş edemez. Tabir yerindeyse duygularını görmezden gelecektir. Bu bir savunma mekanizmasıdır. Bebeğin veya çocuğun baş edemediği kronik stresle baş etmek için geliştirdiği bir mekanizmadır. 

Yaşamın ilk yıllarında gelişmiş olan bu beyin yapılanması, değiştirmek için herhangi bir müdahale olmadığı sürece ilerleyen yıllarda da aynı mekanizma ile çalışmaya devam edecektir. 

Büyüyen çocuk, ilerleyen yıllarda kendisini zorlayan ve baş etmekte zorlandığı şeyler ile baş edebilmek için dikkatini o şeyden uzaklaştıracak ve kesecektir. Bu bir yaşam stili haline gelecektir.

Bugünkü yaşam deneyimlerimizin algoritmasının temel mimarı beyinlerimiz olduğuna göre ve beyinlerimizin temel algoritmasını hayatımızın ilk yıllarındaki yaşam deneyimlerimiz oluşturduğuna göre hayatımızın ilk yıllarındaki yaşantılarımıza bakmaya devam etmeliyiz. 

Güncel nöro-bilim ve zihin çalışmalarından biliyoruz ki, genetik tek başına odaklanmanın kesilmesine, dürtüsel davranışlara veya hiperaktiviye sebep olabilecek kadar belirleyici bir faktör değildir. 

Genetik bir altyapı, tüm bu olumsuz gelişimsel problemlerin ortaya çıkmasına zemin hazırlayabilir fakat tek başına belirleyici bir etken değildir.

Tüm bu gelişimsel problemlerin ortaya çıkmasına sebep olabilecek belirleyici faktör, bebeğin ilgili becerilerinin gelişmesi için kritik olan dönemdeki çevresel yaşantıların ve psikolojik faktörlerin bebeğin ilgili beyin bölümü gelişimini engellemesidir. 

DEHB belirtilerinin neler olduğunu tekrar edersek, kişiyi zorlayacak etkin dikkat gerektiren bir işe uzun süre odaklanamama ve o işi tamamlayamama, zihinsel sürekliliği sürdürememe, düşünmeden, anlık duygusal dürtüler ile hareket etme ve diper davranışlar sergileme diyebiliriz. 

Dehb, bir özdenetim eksikliği problemidir diyebiliriz.

Tüm bunlar gelişim sürecinde olan bir çocuğun da gösterebileceği olağan duygu, düşünce ve davranış örüntüleridir bakıldığında…

O halde şunu söyleyebilir miyiz, DEHB’li çocuk ve yetişkinler, istemsiz bir şekilde bazı çocukluk hallerinde takılı kalmışlardır…

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir