Duygusal hassasiyet ve erken çocukluk dönemindeki bağlanma şekilleri sebebiyle gelişen, odaklamakta zorlanma problemi geçer mi?
Dikkati toplayabilmek, odaklanabilmek öğrenilebilir mi?
Beynin değişebildiğini, sabit kalan bir sistem olmadığını yapılan beyin çalışmalarından ve ‘nöroplastisite’ kavramından biliyoruz. 1. bölümde bahsedilen sebeplerle gelişememiş olan dikkati odaklama becerisinin geliştirilebilir olabileceğini de söyleyebiliriz o halde.
Bu metnin kaynakçası olan ‘Dağınık Zihinler’ kitabında bu düşünceyi destekleyebilecek nitelikte yapılmış birçok çalışmadan söz ediliyor.
Bu çalışmaları yapan bazı bilim insanlarının konu ile ilgili söyledikleri ise şu şekilde:
California Üniversitesi’nden beyin araştırmacısı Dr. Marian Cleeves Diamond;
Memeli beyni, ileri yaşlara kadar ortam kaynaklı zenginleştirmeye iyi yanıt verme kapasitesine sahip gibi görünüyor.
Doktor ve sinirbilimci Francine Benes;
Normal koşullar altında ‘büyüme’ yaşam boyunca beynin bir özelliği olabilir.
Nörolog ve sinirbilimci Antonio Damasio;
Farklı deneyimler sinaptik güçlü yönlerin birçok sinir sisteminde ve içinde değişmesine neden olduğundan, deneyim devrelerin tasarımını şekillendiriyor.
Dr. Gaber Mate;
Devreler sadece ilk deneyimin sonuçlarına duyarlı değildir ancak sürekli deneyimle tekrar tekrar esneyebilir ve değiştirilebilir.
O halde sonuç olarak diyebiliriz ki, gelişim her yaşta devam edebilir. Dikkatini odaklamakta ve bir iş üzerinde uzun süre çalışabilme davranışını göstermekte zorlanan çocukların da beyinleri değişebilir. Odaklanma becerisini sağlayan ilgili beyin devrelerinin gelişmesi ile odaklanabilen çocuklar olarak gelişebilmeleri mümkün.
Çocuk, gelişim koşulları sağlanırsa olgunluğa, şefkate ve odaklanmış çaba gösterebilme kapasitesine erişecektir.
Dikkati odaklayamamanın ne demek olduğunu, sebeplerini ve bunun aslında değişebilecek bir durum olduğunu konuştuktan sonra akıllara gelen soru tabi ki, nasıl sorusu
Nasıl olacak da artık odaklanabilen bir birey haline gelinebilecek?
Özellikle ebeveynler bu bağlamda maddeler halinde teknikler duymak isterler, fakat gelişimi sağlayacak olan tekniklerden ziyade tutum olacaktır; ebeveyn ve çocuk arasındaki ilişkide ebeveynin tutumu.
Deb’li her çocuk, bakım veren ve duyarlı bebek arasındaki ilişkide bir aksama nedeniyle yaralanmıştır.
Eğer gelişim gerçekleşecekse Deb’li çocuğun; acısını görmezden gelmek, kendisini incinmekten korumak için harcadığı çabaya ihtiyaç duymaması gerekir. Deb’li çocuğu inciten ve kendisini koruması için tetikte olmasını hissettiren durum, ebeveyni ile ilişkisinde yitirdiği veya sürekli yitirme tehdidi duyduğu bağlanma ilişkisidir. Bağlanma ilişkisini sağlamlaştırmak, çocuğun kendini korumak için kullandığı enerjinin özgür kalmasını sağlayacaktır.
Bilim bize kemirgenlerde bile duygular ve zihinsel organizasyon arasındaki bağın göz ardı edilemeyeceğini söyler. Dr. Marian Cleeves Diamond, Berkeley laboratuvarında kortekslerindeki daha zengin bağlantıların büyümesine karşılık gelen hassas ve sevgi dolu bakımla tedavi edilen sıçanların problem çözme kapasitesinde gelişmeler olduğunu tespit etti.
Tüm bu çalışmalardan okuduklarımızla diyebiliriz ki, aslında bilişsel kapasitenin büyümesi duygusal olarak büyümeyle çok yakından ilişkili. Yani, şefkatli ilgi gösterilen, kabul edilen, duygusal bağının kopma tehlikesi olmayan çocuklar bilişsel olarak büyüyebilirler, tabir yerindeyse problem çözebilen başarılı çocuklar olabilirler. Başarılı olduğu için sevilen çocuklar ise ironi bu ya problem çözmekte çok başarılı değillerdir.
Ebeveyn ve çocuk arasındaki şefkat ve bağ bir koşula bağlandığı müddetçe, çocuğun o bağı ve şefkati kaybetme riski hep var. Bağ kurmanın koşullarının hata yapmamak, başarılı olmak veya ‘düzgün davranmak’ olduğunu düşünelim. Bu koşullar ortadan kalkabilir, örneğin çocuk başarısız olabilir, hatalar yapabilir, yanlış davranışlar sergileyebilir. Bu risk çocuk için önlenemez bir kaygıya sebep oluyor. Sevgiyi ve bağı kaybetme kaygısına.
Perspektifi ebeveyn tarafına çevirip olayı onun tarafında görmeye başladığımızda dikkat eksikliği olan çocuğu ile yaşam deneyiminin ebeveyni çok zorladığını da görebiliriz. Örneğin çocuğunun her gün okulda bir şeyleri unutması ve her gün okula geç kalması günlük yaşam deneyimini aksatan durumlardandır.
Ebeveynin de en az çocuk kadar zorlandığını görmezden gelmek, haksızlık etmek olur. Bununla birlikte tam bu noktada ebeveynin karşı karşıya kaldığı ve birini seçmek zorunda olduğu iki soru var:
Çocuğumun uzun vadede duygusal dengesini sağlayarak odaklanabilen biri haline gelmesini mi istiyorum?
yoksa
Kısa vadede okula geç kalma davranışı, eşyalarını kaybetmesi veya sorumsuzluğu ortadan kalksın mı istiyorum?
Bu seçim önemlidir çünkü ebeveynlerin bu süreçte nasıl davranacaklarını ve tutumlarını belirleyecek olan şey bu seçimle belirlenir.
Çok sevgili ebeveynler;
İlk seçeneği tercih eder ve çocuğunuzun uzun vadede duygusal düzenlemesini sağlayabilen ve buna bağlı olarak odaklanma becerisini geliştirebilen bir çocuk olmasını arzuluyorsanız bu biraz meşakkatli bir yol. Ama yolun sonunda duygusal ve zihinsel olarak kendi ayakları üzerinde durabilen bir çocuğunuzun olması ihtimali de daha yüksek tabi ki. Bu, çocuğunuzu duygusal ve bilişsel olarak güçlü olan biri haline getirebilir ki bu da odaklanabilmesi demektir.
Bu seçeneği tercih etmekle birlikte; öncelikle geç kalmak gibi çocuğunuzun dikkat eksikliğine bağlı olarak yaptığı tüm hatalara ve sonucunda sıkıntıya girdiğiniz durumlara karşı ebeveyn olarak toleransınızı yükseltmeniz gerekecek. Çocuğunuz her geç kaldığında veya her hata yaptığında öfkelenmek, eleştirmek ve uzun nasihatler vermek yerine o an olanları kabullenmek ve duygusal bağınızı tehdit etmeyecek şekilde yapabileceklerinize odaklanmak sizin elinizde.
Unutmayın ki, çocuğunuz da zorlanıyor, en az sizin kadar. O da kendisinin dikkatli ve daha sorumluluk sahibi biri olmasını istiyor.
Dikkatinin ve öz düzenlemesinin gelişmesi için zamana ve sizin duygusal bağınıza ihtiyacı olduğunu unutmayın.
Bu dönemler birer büyüme ve gelişme dönemleri, dolayısıyla hataya açık olan zamanlar. Hataların olma ihtimalinin yüksek olduğu zamanlar. Hatalara karşı olan toleransınız ne kadar yüksekse aranızdaki bağın duygusal sıcaklığını koruma ihtimali de o derece yükselecektir.
Ebeveyn çocuk ilişkisinde karşılıklı olarak hatalara açık olmanız, ilişkinize esneklik, ferahlık ve büyümek için ortam sağlayacaktır. Çocuğunuza güvenin, tabi önce kendinize de.
Bu şuna benziyor, yüzmeyi öğrenmem 10 yılımı aldı. Tamı tamına 10 yıl. Yüzmeyi öğrenmemi sağlayan tek şeyin, suyun beni kaldıracak olduğuna güvenmem olduğunu gördüm. Halbuki ben, 10 yıldır suyun beni kaldırabileceğini zaten biliyorum. Ama beni kaldırabileceğine dair ona güvenmiyorum. İkisi aynı şeyler değiller. Ne zaman suya güvendim, ancak o zaman yüzebildim.
Yüzmeyi öğrenmeye çalışan kişinin çocuğunuz olduğunu düşünebilirsiniz. Yüzebilmek, onun duygusal ve bilişsel olarak hür ve sağlıklı olabilme kapasitesi. Yüzmeyi öğrenmek ise duygusal ve bilişsel olarak büyümesi, gelişmesi ve bağımsızlaşması. Suyun kaldırma kuvveti, ebeveynin koşulsuz şefkat ve ilgi bağı. Çocuğun suyun kaldırma kuvvetine güvenmesi için onun varlığını bilmesi yeterli değil, bilmek tek başına yüzmeyi öğrenmeyi sağlayamıyor.
Herkes suyun kendisini kaldırabileceğini bilir ama kaldırma kuvvetine güvenmek için bunu deneyimlemek gerekir. Hatalarına rağmen ebeveyni ile duygusal kopma yaşamamış çocuğun suyun kaldırma kuvvetine güvenen ve dolayısıyla yüzme öğrenebilen çocuk olduğunu söyleyebiliriz.
Çocuğunuzun, her ne olursa olsun sizinle olan duygusal yakınlığını kaybetmeyeceğine dair içsel modeli geliştirmesini sağlamak için mesai harcamak, beraberinde başka sorunların da çözülmesini sağlayacaktır.
Bunun zor olduğunu biliyorum. Çünkü bu önce ebeveynin duygusal olarak dönüşmesi, tolerans sınırını genişletmesi demek. Ebeveynin geç kalan ve sorumluluklarını aksatan çocuğu karşısında öfkelenmemesi için çaba sarf etmesi ve bunu öğrenmesi gerekebilir ve asıl zor olan budur.
Ebeveyniyle olan ilişkisinde bir kopma olasılığına dair kaygıdan arınmış bir çocuk, okula zamanında gelme gibi diğer öncelikler konusunda yavaş yavaş daha bilinçli hale gelebilir. Hatalarına rağmen kendini kabul edilmiş hisseder.
Çocuk ile ebeveyn arasındaki bağın ve kabul ilişkisinin tehlikeye girmemesi veya çocuğu ilişki ile tehdit etmemenin deb’li çocuklarla ilişkide ne kadar önemli olduğundan bahsettik özetle.
Tüm bunlar kulağa oldukça soyut ve anlaşılması zor geliyor, farkındayım.
O halde şu soruyu cevaplayalım;
Bağın ve kabul ilişkisinin zedelenmemesi için ebeveynler çocuklarıyla olan ilişkilerinde nasıl davranmalıdırlar?
Ebeveyn, ilişki için etkin sorumluluk alır
Ebeveynin çocuğu ile ilişkisinde etkin sorumluluk alması en başta çocuğunu ilişkiye davet etmesi ile başlar. Temel hedef, çocuğun kendini kabul etmesini teşvik etmektir.
Ebeveyn çocuğuyla ‘vakit geçirmiş olmak’ için değil gerçekten o ilişki içinde coşkuyla olmak istediği için başlatır etkileşimi. Çocuğunu ve kendisini dikkate alarak vakit geçirmek istedikleri şeyler üretir. Tamamen aktif konumda, bir sorumluluk olmasından daha ziyade istedikleri ve gönüllü oldukları için orada olmaktadırlar.
Bunu şuna benzetebilirsiniz; yetişkinler olarak görüşmek istediğimiz ve görüşmek zorunda olduğumuz arkadaşlarımızla vakit geçiririz. Bu iki grupla ayrı ayrı zaman geçirirken hissettiklerimiz ve ilişki deneyimlerimiz birbirinden farklıdır. Sevdiğimiz arkadaşlarımızın olduğu grupla vakit geçirirken coşkulu, sahici ve aktif olarak o anda hissederiz kendimizi diğer grupla ise daha fazla sıkılırız.
Ebeveynin çocuğu ile geçirdiği vaktin amacını ‘ailesi ile vakit geçirmesi önemli’ düşüncesi oluşturuyorsa mecburi buluştuğumuz arkadaş grubu ile nasıl hissediyorsak burada da öyle hissederiz. Hemen bitsin, ebeveynlik görevimi yerine getireyim gideyim diye düşünülür. Oysa amaç sevilen arkadaş grubunda olduğunu gibi sadece o vakti çocukla birlikte geçirmekse ve coşkuyla planlanmışsa deneyimlenen duygu her iki taraf için de daha tatmin edici olacaktır.
İstenmek ve birlikte olunmaktan keyif almak çocuk için en büyük hediyedir. Kendini kabul etmenin temelidir. Deb’li çocuklar istisnasız kendileri hakkında derin bir güvensizlik duygusu barındırır. Böyle bir çocuğa varlığının takdir edildiğini göstermek esastır.Ebeveyn bu mesajı sözlü olarak verebilir ancak mesajı zaman ve enerji taahhüdüyle hayata geçirmezse, çocuk en iyi ihtimalle karışık sinyaller alır.
Ebeveyn çocuğu yargılamaz
Utanç, koparılma duygusundan kaynaklanan bir duygudur. Deb’li çocuk utanç kuyusunda boğulur adeta. Utancı çeşitli şekillerde ifade etmenin yolları vardır: Bazı çocuklar, kendisini berbat ve asla arkadaş olunmayacak biriyim diye tanımlarken tam tersi de mümkün. Çocuğun etrafındakilerle kurduğu etkileşimde kendi hatasından kaynaklanan bir kavgayı kabul etmemesi ve diğerlerini suçlaması buna örnek olarak gösterilebilir. Kendisinin en küçük bir hata yapma önerisini bile reddeder.
Çocuğun utancından ötürü kendisini bırakması veya savunmasına mantıkla cevap vermeye çalışmak, karşılık vermek beyhudedir.
Utanç öyle güçlü ve yıkıcı bir duygudur ki, etkisi altındayken kişinin mantıklı düşünmesi veya cevap vermesi çok mümkün değildir.
Böyle durumlarda yapılabilecek en işlevsel davranış utancı beslememek için herhangi bir şey yapmamaktır.
Ebeveynden gelen eleştiriler, özgüveni düşük çocuklar için yıkıcıdır ve utancı beslerler. Eleştiri ve yargılama her zaman kelimelerle olmaz. Ses tonu ve tavırla da olur ki bunlar da oldukça yıkıcı bir etki bırakırlar çocuğun üzerinde.
İlişki sallatında olsa bile eleştiri denenmemelidir. Şüpheye düşüldüğünde eleştirel bir yorum yapmak yerine o ebeveynin dilini ısırması en iyisidir.
Ebeveyn Çocuğu Aşırı Övmez
Amaç, ebeveynin kabul ve saygısını kazanmak için için başarıya ihtiyaç duyulmadığına dair çocuğun güvenini pekiştirmektir. Fazla övgü, fazla eleştiri kadar yıkıcıdır neredeyse.
Çocukların bir şeyleri iyi yapmalarının onlar hakkındaki hislerimizi değiştireceğine yönelik inançlarını değiştirmeliyiz.
Başarılar sonunda, çocuk değil sonuç ve çabası övüldüğünde çocuk bir gün başarısız olduğunda çabasının yine takdir edileceğini bilir.
İnsanların yargıya değil, kabule ihtiyaçları vardır.
Öfkeyle Ebeveynlik Olmaz
Ebeveyn öfkelendiğinde eleştirmekten, emir vermekten ve fikir beyan etmekten kaçınır. Amaç; ebeveynle olan ilişkide bir anlık mola için bile çocuğu suçlamaktan kaçınmaktır.
Deb ve duygusal hassasiyeti olan çocukların ebeveynlerinin sıklıkla öfkelendiklerine şahit oluruz. Aksayan işler, dağınık odalar, asla tamamlanmayan ödevler ve sürekli kaybedilen eşyalar. Tüm bunların üstüne bir de ebeveynin çocuğa söylediklerini çocuğun duymaması… Tüm bunlarla uzun zamanlar mücadele içinde olmak ebeveyn tarafından da yıpratıcıdır ve öfkesini kontrol etmekte zorluk çekebilir.
Bu öfke karşısında çocuğun neler yaşıyor olabildiğine bakalım:
Deb ve duygusal hassasiyeti olan çocuğun kişiliğine bağlı utanç kolayca depreşir. Yukarıda saydığım olaylar sonucunda ebeveynin öfkeli yüzü, soğuk ifadesi ve sert kelimeleri ile karşılaşan çocuğun sıcak anne babası ile temasını kaybettiğini söyleyebiliriz. Fizyolojik utanç durumuna ya da utancı uzak tutmak için tepkisel ve saldırgan bir öfkeye atılır.
Ebeveynin eleştirileri ve öfkesi karşısında öfkelenen çocuğun tepkisinin utanca bağlı kendini koruma refleksi olduğunu söyleyebiliriz. Bu durumu anlayabilmek, süreci daha az hasarla atlatmanızı sağlayacaktır.
Sevgi dolu ebeveyn varlığının kaybı, güvensiz ve hassas bir çocuk için özellikle korkutucudur. Ayrıca, kimseyle sıcak teması hak etmediğine dair temel inancının doğrulanmış olduğunu hisseder.
Karşılıklı öfkelerin ve seslerin yükseldiği anlarda duygularınızı ifade ederek ve şu anla baş edemeyeceğinizi söyleyerek ilişkinize kısa bir mola verebilirsiniz.
Ebeveyn ilişkiyi onarma sorumluluğunu üstlenir
Kavgadan sonra ilişkiyi çocuğun onarmasını beklemek yerine yeniden teması ebeveynin kurması gerekir. Bu şekilde verilen mesaj şu olur, her ne olursa olsun aramızda olan bağa zarar vermeyecek. Bağlanma ilişkimiz her türlü anlaşmazlıktan daha büyük.
Hiç tartışmamak ve ilişkiyi kaybetmemek gibi bir beklenti gerçekçi değil. Bununla birlikte:
eğer ebeveyn o ilişkiyi kaybettiyse, kişilerarası köprüyü restore etmek onun sorumluluğundadır. Bu gururdan yoksun özürler şeklinde olmamalı ve artık ‘kaba’ olmayacağına söz vermelidir.
Deb tedavisi ve iyileşme için yalnızca bireysel olarak çocukla çalışmak çok da akıllıca değildir. Deb tek başına çocukla oluşmayacağı gibi. Aile sisteminin incelenmesi, evin içinde annenin ve babanın hem ayrı ayrı hem de ilişkilerinde var olma şekillerinin ve bireysel olarak varlıklarını sürdürebilme becerilerinin incelenmesi gerekir. Aslında özetle, ebeveynlerin bilinçdışı kaygılarının keşfedilmesi, bu bilinçdışı kaygıların aile sistemine neler yaptığının incelenmesi deb’li çocuk ve aile sistemi için atılabilecek büyük bir adımdır. Bireyselleşebilme ya da duygusal bir dille ifade etmemiz gerekirse duyguları ile baş başa kaldığında içsel düzenleme becerisi gelişmiş olan ebeveynler deb’li çocukları ile çatışmalarını daha kolay çözebilir ve çocuklarının gelişimi için ona destek olabilirler.
Çocuklar ebeveynlerinin bilinçdışında yüzüyorsa, suyun berrak kalmasını sağlamak iyidir, en azından mümkün olduğunca.