Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğuna sahip bir çocuğun okul yaşantılarına birçok açıdan adapte olması zorlaşıyor.
Odaklanamamak, çocuğun akademik olarak gelişmesini engellerken dürtüsellik ve hiperaktivite de sosyal ve duygusal gelişimine engel oluyor.
Dehb’in tek çıktısı zihnin dağılması değildir. Ben, bu yazıda eğitimcilerin ve ebeveynlerin yönetmekte zorlandıkları ‘zihnin dağılmasını’ odağa alacağım.
Öğretmenlerin ve ebeveynlerin Dehb’i bilmeleri çocuklarını anlamalarını sağlayacaktır.
İnsan, bildiği şeyi yönetebilir.
Dikkatin Dağılması Ne Anlama Gelir?
Çocuğun zihninin çok kısa süreli aralıklarla dağılması, sık sık hayallere dalması:
Dehb’in en bariz belirtisi, zihnin oradan oraya uçuşmasıdır. Dehb’li çocuğun zihni de oradan oraya uçuşur. Dehb’li çocuklar, sık sık uzaklara dalar. Bir konuyu konuşurken anında bir diğerine geçebilirler. Sınıfta bağlantısız konularda söz açabilir ve sınıfın odağını dağıtabilirler.
Dehb’li çocuk, sınıfın dağınık bir hale gelmesine sebep olacaktır.
En az 20 kişilik sınıflarda, birkaç tane Dehb’li öğrencinin bu şekilde odağı dağıtmakla ilgili davranış sergilediğini düşünürsek; öğretmen açısından yönetmesi hiç de kolay olmayan bir durumdur bu.
Öğretmen, sorunu kişisel algılayabilir ve öz yetersizlik duygusuna düşebilir. Öz yetersizlik çukuruna düşen öğretmenin Dehb’li çocuğa karşı tahammülü azalacaktır. Aralarındaki sıcak ve destekleyici ilişki muhtemelen zarar görecektir. Bu durum aileye yansıyacak, çocuk öğretmen ve aile arasında üçlü bir çatışma zinciri oluşacaktır.
Peki bu denklemde suçlu kim? Çocuk mu, öğretmen mi, aile mi?
Öncelikle şunu belirtmeliyim: Ortada bir suç yok, dolayısıyla ortada bir suçlu aramaya da gerek yok!
Yaşanan bu durumu kuşbakışı tekniği ile yakından inceleyelim ve çocuğun, öğretmenin ve ailenin duygularını anlayalım.
Dikkat Neden Dağılır?
Gabor Mate ‘Dağınık Zihinler’ kitabında der ki, zihinsel odaklanma becerisi, doğuştan sahip olduğumuz bir beceri değildir. Zihinsel odaklanma potansiyeline doğuştan sahibizdir. Bu potansiyelin gelişmesinin kritik olduğu dönemlerde uygun çevresel şartların bulunmaması zihnin odaklanma becerisinin gelişmesini engeller. Kitabın ilerleyen kısımlarında ekler; ‘dikkat’in gelişmesinin zeka ile değil ‘dikkat’in gelişmesi duygularla ilişkilidir.
Buradan yola çıkarak dikkat eksikliği olan çocukların zeki olmayan çocuklar olduğu için değil, duygularıyla başları dertte olan çocuklar oldukları için sınıfın dağılmasına sebep olduklarını söyleyebiliriz.
Dikkat Eksikliği Yaşayan Çocuğun Hikayesi
1950’li yıllardan itibaren sistematik olarak yapılan bağlanma çalışmalarından bildiğimiz bir şey var. Oldukça hassas sinir sistemine sahip olan insan yavrusunun önemli bir ihtiyacı var: bağlanma ve uyumluluk
Bağlanma ve uyumluluk ihtiyacının en önemli gerekçesi içsel güvenlik teminatıdır.
Bu kısa bilgilendirmeden sonra gözümüzü sınıftaki Dehb’li çocuğa çevirelim. Birinizin öğrencisi, diğerinizin evladı olan bu çocuğa ne oldu da bu olumsuzlukların yaşanmasına sebep oluyor?
Çocuk, doğduğu ilk dönemden itibaren kendisiyle uyumlu şekilde bağlanabileceği bir yetişkine hayati bir ihtiyaç duyuyordu. Tabir yerindeyse bu bir ilişkilenme ihtiyacıydı. Bebek için bu ihtiyaç hayatiydi çünkü aciz bir şekilde dünyada olmak onun için çok tehlikeliydi. Her şekilde aciz olan bu canlının güvende hissedebilmek ve gelişebilmek için tek yolu vardı. Güvenli bir üssün, duygusal varlığı. Bu güvenli üs birincil bakım vereni, yani onun ebeveyni idi.
Bebeğin ilk doğduğu dönemlerde birincil bakım veren fiziksel veya duygusal olarak aktif şekilde orada değil ve bebeğin uyumluluk ihtiyacını karşılayamıyor, bebek bundan ötürü önlenemez bir acı deneyimlemeye başlıyor. Tabir yerindeyse bu bebek için terk edilmenin, yalnızlığın acısı. Annenin duygusal ulaşılamazlığını, bebek duygusal terk edilme olarak algılıyor.
Bu duygusal acı bebeğin tek başına baş edebileceği bir acı değildir. Bu acının beyin içinde salgılanmasına sebep olduğu hormon kokteylleri de beden için zararlıdır.
Bebek, otomatik olarak terk edilmişliğin kendisine yaşattığı bu duygusal acıyla baş etmek için dikkatini acısından koparacaktır. Bebeğin dikkatini acısından uzaklaştırması, bedeninin ve ruhunun devamlılığını sağlamak için geliştirdiği bir savunma mekanizmasıdır.
Bebeğin hayatının ilk dönemlerinde oluşan bu beyin devreleri, ilerleyen yıllarda benzer şekilde aktifleşmeye ve ateşlenmeye devam edecektir. Yaşantısının ilk yıllarında terk edilmenin acısıyla bilinçsizce kendisi ile bağlantısını kopartan çocuk, ilerleyen yıllarda bu kopuk bağlantı ile yaşamaya devam edecektir.
Aile Dikkatin Dağılmasına Nasıl Sebep Olur?
Dünyanın kontrol edilemez, kaygılarla dolu bir yer olması yalnızca bebekler için geçerli değildir. Zaman zaman yetişkinler için de geçerlidir. Ebeveyn, bebeğinin doğduğu dönemlerde fiziksel veya duygusal olarak bebeğinin yanında olamamış olabilir. Bebeğinin yanında olmayı tercih edememiş olabilir. Ebeveynin, bebeği ile duygusal uyumluluk ilişkisi geliştirememesinin birçok sebebi olabilir. Bu sebepler kendi duygusal sorunları olabileceği gibi daha geniş çapta toplumsal sebepler de olabilir.
Gerekçeler ve bu gerekçelerin haklılığı bebek için bir anlam ifade etmez. Onun deneyimlediği, terk edilmenin verdiği acıdır ve hiçbir gerekçe onun bu acısını hafifletmeyecektir.
Acısını hafifletebilecek tek şey vardır: ebeveyninin yakın, sıcak ve uyumlu ilişkisi.
Savunma mekanizmaları, ortaya çıktıkları dönemde işe yarar olsalar da bilinçsizce oluştukları için ortadan kaldırılmaları kolay değildir. Bilinçsiz şekilde oluşturulan ‘duygusal, kimyasal, nörolojik’ savunma mekanizmasının kolaylıkla ortadan kalkması mümkün değildir. Dehb, bu yüzden deneyimlenmesi zor bir durumdur.
Sonuç
Olayı nedensel bağlamda incelediğimizde görüyoruz, ebeveyn ve çocuk için duygusal acılarla mücadele edilen yıllar geçirilmiştir. Dikkatin dağılması bu acıya verilen bir savunma mekanizması olarak ortaya çıkmıştır.
Dehb’li çocuk, bugün sınıfta bu ham acısıyla baş etmeye çalışan bir çocuk olarak varlığını sürdürmektedir. Baş edemediği, konular karşısında verdiği odağı dağıtma tepkisi kendisinin bile farkında olmadığı, otomatik bir tepkidir. Bebeklik döneminden miras kalan bir otomatik tepki.
Bunu bilinçli bir şekilde yapmıyor. Bu tepki, zamanında onun işine yaramıştı ama artık işlevselliğini kaybetti. Çocuk bunun farkında olmadan aynı bilinçsiz tepki ile problemlerini çözmeye çalışıyor.
Öğretmen ve Ebeveynlere Öneriler
Bir suçlu olmadığı gibi çocuk, öğretmen ve ailenin bir arada olması gereken problem durumu vardır. Mümkünse çocuğun bireysel olarak çalıştığı uzman -psikolog, psikolojik danışman, psikiyatrist, – bu ekibe dahil edilmelidir.
Nihai amaç, çocuğun duygusal olgunluğunun gelişmesi ile birlikte zihinsel olgunluğunun gelişmesidir. Bu noktada karşılık paydaşlar arasında suçlu aramak işlevsel ve anlamlı değildir.
Dehb’li çocuğun davranışları ne olursa olsun, bu davranışları besleyen onun duygusal acısıdır.
Öncelikle odaklanacağınız şey, davranışlarından önce duyguları olmalıdır. Ancak böyle olduğunda çocuğunuz veya öğrenciniz duyguları ile bağlantı kurabilecek ve duygularını düzenleme fırsatı bulabilecektir.
Tabi bu o kadar da basit bir şey değildir. Dehb’li çocuğun öngörülmez davranışları ile yaşamaya devam etmek oldukça streslidir. Tahammül edilmesi her zaman kolay olmaz.
Bu süreçte profesyonel bir destek almak, sizin ve çocuğunuz için kolaylaştırıcı ve geliştirici olacaktır.
Unutmayın, Dehb’li beyin bağlantıları ve duygusal yapılanması bir günde oluşmadığı gibi bir günde değişemez, dönüşemez.
Değişim için; farkındalık, çaba ve adanmışlık gerekir.
Sevgiler,
Nur
Not: Bu metni yazarken şu kaynaklardan faydalandım; Dağınık Zihinler -Gabor Mate, Zihnin Gelişimi – Daniel Siegel ve Bağlanma Ayrılma Kaybetme üçlemesi – John Bowlby